Yerküre'den mesajın var!
Yerküre'den mesajın var!
Grönland Buzulları'ndaki Erime Rekor Seviyelere Ulaştı

Grönland Buzulları'ndaki Erime Rekor Seviyelere Ulaştı

Küresel ısınma şiddetlendikçe, gezegenimizin en büyük tatlı su kaynakları olan buzulların erime hızı da tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar artıyor. Bu durumdan en çok etkilenen yerlerin başında ise Grönland geliyor.

Yarım asrı aşkın süredir araştırmacıların devamlı gözlemlediği Grönland Buzulları geçtiğimiz yıl, kayıtların tutulmaya başlamasından beri ölçümlenen en büyük kaybı yaşadı.

1948’den Beri Kaydedilen En Büyük Erime

1948 yılından beri Grönland’daki buz tabakasının yapısal durumu hakkında güncel bilgilere sahip olmak için düzenli ölçümler yapılıyor. Gerçekleştirilen bu araştırmalar, 2002-2019 arasında adadaki buz tabakasında, her yıl ortalama 268 milyar tonluk kayıp meydana geldiğini gösteriyor. Columbia Üniversitesi’ne bağlı Lamont-Doherty Yer Gözlemevi’nde görevli Profesör Marco Tedesco’nun Nisan ayının başında yayımladığı raporsa son bir yıl içerisinde durumun çok daha kritik seviyelere ulaştığının altını çiziyor.

Columbia ve Liege Üniversiteleri’nde görevli akademisyenlerin The Cryosphere isimli dergide yayımladıkları bir diğer çalışmada, geçtiğimiz yıl Grönland buz tabakasının yaklaşık 600 milyar tonluk bölümünün eridiği vurgulanıyor. Bilim insanları, bu seviyede bir erimenin deniz suyu seviyesini ortalama 1,5 milimetre yükselttiğini belirtiyor.

Grönland’daki buz tabakası, adanın %80’lik kısmını kaplıyor. Araştırmacılar, kütlenin tamamının erimesi durumunda deniz suyu seviyesinin günümüze oranla 7 metre yükselebileceğini tahmin ediyor.

Karbon Salınımındaki Artışa Bağlı Olarak Erime Hızlanabilir

Tüm dünyada olduğu gibi Grönland’daki buzul tabakasının erimesinde de karbon salınım oranlarının dramatik seviyelere çıkması başrolü oynuyor. Profesör Tedesco, gerçekleştirdiği araştırmalar ışığında bu etki nedeniyle yalnızca Grönland’da yaşanan buzul kaybının küresel deniz suyu seviyesinin yükselmesine %20-25 oranında katkı yaptığını ifade ediyor.

Tedesco ayrıca mevcut durumun düzelmemesi halinde 2100 yılına kadar adadaki buzulların, deniz seviyesindeki yükselmeye olan katkısının %40’a çıkabileceğini açıklıyor. Benzer bir senaryodan, Birleşmiş Milletler gözetiminde kurulan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde yayımlanan bir raporda da bahsediliyor.

Deniz Suyu Seviyesindeki Artış Ne Anlama Geliyor?

Karbon salınımındaki artışa bağlı olarak meydana gelen sera gazı etkisi, küresel ısınma ve dolayısıyla iklim değişikliğini tetikliyor. Bu durum nedeniyle yükselen hava sıcaklıkları, başta Grönland ve kutuplar olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki buzullarda erimeye yol açarak deniz suyu seviyesinde artışa neden oluyor.

Deniz seviyesindeki artışın devam etmesi durumunda, içerisinde bulunduğumuz yüzyılda kıyı kesimindeki birçok kentin sular altında kalacağı öngörülüyor. Bilim insanlarının konuyla ilgili açıklamaları, bu olayın kıyı yerleşimlerinde yaşayan nüfusun iç kesimlere göç etmeye zorlayacağına ve toplumların sosyoekonomik yapısını kökten değiştirecek hadiselere neden olabileceğine işaret ediyor.

Büyük çaplı sellerin ve fırtınaların meydana gelme sıklığının artırması ve muhtemel buzul erimesinin bir sonucu olarak denizlerdeki tuz oranının da azalacağı düşünülüyor. Tuzluluk oranındaki dramatik değişimlere bağlı olarak deniz ve okyanus ekosistemlerinde çöküş yaşanması ihtimali ortaya çıkıyor.

Buzul Erimesini Engellemek İçin Neler Yapmak Gerekiyor?

Buzul erimelerinin kökeninde yatan küresel ısınmaya karşı alınması gereken önlemlerin başında, karbon salınımının mümkün olan en alt düzeye çekilmesi geliyor. Bunu sağlamak için devletlerin, sınırları içerisinde yaşayan insanları karbon ayak izlerini azaltacak uygulamalara yönlendirmeleri gerekiyor. Hatta sanayi kuruluşlarına yönelik sıkı denetim mekanizmalarının da hayata geçirilmesi adeta bir zorunluluğa dönüşüyor.

Başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki birçok ülke, karbon salınımını azaltmak adına çeşitli projeleri gerçekleştirmeye devam ediyor. Fosil yakıtlı santraller yerine yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi, elektrikli araçların trafikteki payının artırılması ve bireylerin enerji tasarruflu ürünler kullanmaya yönlendirilmesi gibi projelerde etkin adımlar atılmış durumda.

Eğer küresel ısınma ve sebep olduğu olumsuz etkileri engellemek adına verilen mücadeleye bireysel katkı sağlamak isterseniz, işe evinizdeki elektrik tüketimini belirli bir seviyenin altına düşerek başlayabilirsiniz. Sonra da atık yönetimi gibi konulara yönelebilirsiniz.

 

Kaynak: